Hümayunname’nin özeti olan bu eserden oldukça kolay bir metin...

Besbelli arı kovanı ne olduğunu henüz müşahede etmemiş olan Hümayûnfâl bu hayvanların ne maksatla oraya teraküm eylediklerini vezirden istizah ve istifsar edince Hacesteray dedi ki:
Padişahım! Bu hayvanlar cemiyet üzere taayyüş eder gayet nazif ve pak bir mahluktur. Bunların «Ya’sub» isminde bir beyleri olur ki bütün arılar âna tabidirler. Beyleri sairlerinden biraz daha büyücektir. Beyden ma’dâ cemiyetin her türlü umuruna nezaret edecek zabıtları da bulunur. Adeta Ya’sub bu halkın padişahı olup vüzerâ ve ümerâ ve yâverân ve çâvuşân mesabesindeki bendegânıyla umûr-ı cemiyete nezaret eder. Bu hayvanların beylerine...

ve zabıtlarına itaatleri ve her birinin kendi işlerinde intizam ve maharetleri muhayyir-i ukûldur. Evvela her deliği şekl-i müseddeste gayet muntazam gömeçler yaparak ba’de günegün çiçeklerden aldıkları maya ile «bal» denilen o şifalı macunu yaparlar. Bunların taharet ve nezafete riayetleri bir derecededir ki bal taharrîsi için gezip tozdukları yerlerde necaset misillü murdarlıklar ile ayaklarını ve kanatlarını mülevves etmemeye katiyyen mecbur olup her biri kovana avdet eyledikçe mahsus çavuşlar her taraflarını koklayarak nezâfetlerinde kusurları yok ise içeriye girmeye müsaade verirler. Şayet bir yerinde adem-i nezâfete delalet eder bir kusur hissolunur ise derhal ânı helâk ederler. Müfettişlerden birisi bu vazifede kusur edecek olur da kirli bir arı içeriye girmeye yol bulur ise Ya’sub derhal haberdâr olarak sâirlerine ibret olsun diye evvela dikkatsiz müfettişi sâniyen murdar...

gelen arıyı katleder. Rivayete göre ilk bina-yı saltanatı tesis eden Cemşid teşrîfât ve merâtib-i saltanatı ve vezâif ve umûr-ı devleti bu arılardan aldığı ibret üzerine tertip eylemiştir.

Vezirin bu izâhâtı üzerine padişah arı kovanını daha yakından temaşaya gidip filvâki bunların harekât ve sekenâtında olan intizama hayran kaldı. Cümlesi birer niş ile musellih oldukları halde kendi aralarında hiçbirisi diğerine silâh-ı taarruz çekmediği gibi hâriçten yuvalarına takarrub eden insan olsun hayvan olsun kendilerine taarruz etmedikten sonra ânları ilişik etmediklerinden mudakkikâne ve hakîmâne müşâhedâtının neticesinde padişah ile vezir arasında şöyle bir muhâvereye yol açıldı. Evvela Hümayûnfâl dedi ki:
- Arılardaki bu intizam benî âdemde olmak lazımgelir iken gariptir ki bunlar gibi insanların küçükleri büyüklerine riayet ve büyükleri...

küçüklerine merhamet ve cümlesi yekdiğerine muhabbet ve uhuvvet edeceklerine bilakis biri birini ızrâr ve teazzübde bulunur.
Vezir - Padişahım! Şu gördüğünüz hayvanların cümlesi tabiat-ı vâhide üzre halk edilmiş olduğundan bir insanın ahvâli diğerine benzeyemez. Evvela tıynet-i beşerde bir cibillet-i melekâne vardır ki yalnız ânın muktezâsına ittiba edecek olsa insan hakikaten meleklere layık bir masumiyet halinde bulunur idi. Halbuki insanda bir de vesvese-i şeytâniye vardır. Âna ittiba eyledikçe iblise numûne-nümâ-yı şeytanet olmak dahi insanın elinde olur. Bahusus nâsın ekserisi nefis ve hevasına tab’an tarîk-i şekâveti tercih etmekle insanlar meyânında akl u hikmetin mukteziyâtını tercih ederek insan-ı kâmil olanlar nadir görülür.
Hülâsa-i Humayunname - Mülahhıs: Ahmet Mithat Efendi